Translate

12 Mayıs 2020 Salı

MÜZİĞİN BİLGELİĞİ

Sanat ve Güzellik

Bir ağaçta, bir kuşta, bir çiçeğin güzelliğindeki mükemmelliği her zaman görüyoruz. Doğanın kendisi bu güzelliği ve mükemmel olanı, dünya üzerinde yansıtan aracısız bir unsurdur. Bu yüzden doğada ve sanatlarda temas ettiğimiz güzellik arketipi, bu dünyadaki kutsallıktır diyebiliriz. Uyum içinde olan her şey güzeldir, çünkü güzellik, uyum içinde her şeyi bütünleştirmeye çalışır. Evrim ise, idealara ulaşmaya çalışılması; bu ideaları anlamamız ve onlar ile temas ederek eylemlerimizde bu ideaları barındırmaya ihtiyacımız olduğundan gerçekleşir. O yüzden felsefeyle temasa ve daha iyi olan Ben’e ulaşma ihtiyacı güderiz. Güzellik, İyilik ve Hakikat erdemleri birbirinden ayrı düşünülemezler ve bir üçgeni bütünler.

Evrensel yasalar Doğu Bilgeliğinde üçlü bir yapı ile açıklanır ve bu açıklamada Logos terimi kullanılır. Logos kavramını Platon ve Aristoteles "Bir şeyi anlaşılır kılan mantıksal temel" olarak açıklamışlar, Yeni Platoncular ise "tanrısal söz" veya "evrensel güç" anlamında kullanmışlardır. Birinci logos; İrade veya ilk yasa, ikinci logos; hayatiyet, enerji, sevgi, üçüncü logosa ise şekil, organizasyon yani ilk iki logosun bir sonucu olan oluşum olarak karşımıza çıkar. Hakikat’i, Üçlü Logosun iradi kısmı olarak düşündüğümüzde, İyilik ikinci Logos ve Güzellik ise dış görünüş yani şekil olarak, yani Üçüncü Logos ’un yansıması olarak gözükür. Sanat ve doğa; ilahi kıvılcımın bir parçası olarak kabul edildiğinde Aşk’tan bahsetmemek de kaçınılmazdır. Çünkü güzelliği ortaya çıkarma ve anlatma heyecanı ancak ona duyulan Aşk ile mümkündür.

DOĞA YASALARI

Kutsal olana duyulan aşk, İlahi Aşk, Plotinus’un bahsettiği bir ulaşma dürtüsü ve hareket ettiricisinden bahsediyoruz. Aşk ile buluşmuş her şeyde, yani güzellik arketipini barındıran şeylerde iyiliği, hakikati ve güzelliği görmemiz kaçınılmazdır. Örneğin doğada bir çiçeğe baktığımızda ya da çok güzel bir heykeli/resmi izlediğimizde içimizde gözleri yaşartacak kadar büyük bir mutluluk hissederek hayranlık duymamız bundandır. Çünkü oradaki evrensel olanı Sezgi aracılığı ile hissederiz. Güzellik kavramı Teozofi kitaplarında "Sezgi" ile özdeşleştirilir. İnsanın içinde var olan Sezgiye yaklaşıldığı anlık saniyelerde, insanı bir birlik duygusu ve saf mutluluk hissi sarabilir, insanın tüyleri diken diken olabilir ve bir coşku halinde de hissedilebilir. Hakikat ile buluşulduğu anlar, bir esrime ile gelir ve insanı; varlığı, dünya ve evren ile bütünleştirir. O yüzdendir ki güzellik kavramından bahsederken sanattan bahsetmek kaçınılmazdır. Çünkü gerçek sanatçılar bu beden aracılığı ile kaos olan şeyleri kozmos olarak forme sokar. Bir uyum vasıtasıyla üçlü logosu dünya üzerinde görmemizi, duymamızı ve hissetmemizi sağlayacak şekilde düzenlediğinde, o klasik sayılan eserler yüz yıllar boyunca hayranlıkla dinlenir ve izlenir. Güzelliği aktaran en güzel sanat eseri elbette ki doğanın kendisidir.

Güzellik Bir’in yansıması ve çoğalması ve kendini şekil, ses ya da görüntü olarak bedenlenmesi olduğundan bahsettik. Yasa’nın doğasıdır bu. Bu, ancak doğada ve kendini evrensel olan ile bütünleşmiş sanatlarda da görülebilir ve insanda bir hayranlık uyandırır. Doğu Bilgeliğinde bahsedildiğine göre; İlk geliştirdiğimiz duyumuz duyma ve son kaybedeceğimiz duyumuz da ses olacaktır.

Bu kadar uzun süre bizimle olacak bu duyunun evrensel olanla bir ilgisi var mıdır?

Plotinus, hakikate ulaşılabilecek üç guruptan bahseder;

1- Filozof
2- Müzisyen
3- Aşık

Müzisyen ve aşık; anlamak, kavramak için bir araca ihtiyaç duyar. Filozof ise, arketipleri (ilk örnek) algılayabilir ve saf zihinde yürür bu yolu.

Bu konu ile ilgili “Müzisyen Beyni” olarak internette bulabileceğiniz bir video hazırlanmış. Bu görsel anlatımda, bir müzisyenin beyninin nasıl çalıştığı, müzik çalışmanın beyinin fonksiyonlarına etkisini ve beynin nasıl daha kapasiteli çalıştığının nedenlerini anlatılıyor.

Peki, madem böyleyse tüm alanlarda bizi çalıştırıyor ve aradaki bağlantıları uyumlaştırıyorsa, iç armoniyi düzenleyerek Bireye (İnsanın evrensel tarafı) ulaşmayı sağlamaz mı?

Ses ve müzik, anne rahmindeki biyolojik birlikteliği hissettirdiği gibi, evrensel ruhsal birlikteliği de hatırlatıcı bir işlevce sahip olabilir mi?

Ses birleştirir oysa görüntü ayırır. Neden?

İnsan ayırıp birleştirdiği bu yolculukta serüvenine bu şekilde devam etmekte…

Müzik konusunda en büyük sıkıntı, müziğin bilimsel yönleriyle yeteri kadar tanıtılamamasıdır. İnsanların günlük hayatta bile sürekli iç içe oldukları bu olguya bilimsel yaklaşmak faydalı olabilir. Tanımından bahsederek başlamak gerekirse;

“Müzik ya da musiki, en genel tanımı ile sesin biçim ve anlamlı titreşimler kazanmış halidir. Başka bir deyiş ile de müzik, sesin ve sessizliğin belirli bir zaman aralığında ifade edildiği sanatsal bir formdur. Biçim ve titreşim içeren bir ses oluşumunda melodi olarak kabul görmesi için dinleyende duygulara yönelik etkileşim yapması da beklenmektedir.” [1]

Tanımına dahi bakacak olursak; Günümüz popüler kültüründeki şarkılar gerçekten bir sanat ve uyumlu müzik ürünü müdür?

Müziğin tanımıyla ilgili şu görüşler vardır:

“Kelimelerle anlatılamayan duygu ve düşüncelerin seslerle anlatılması sanatıdır.

Müzik; duygu, düşünce, izlenim ve tasarımları ve başka gerçeklerin de katkısıyla belli durum, olgu ve olayları, belli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayışına göre birleştirerek, biçimlendirilmiş seslerle işleyerek anlatan estetik bir bütündür. Herkesin anlaya bildiği ve anlayabileceği yegâne dildir. Müzik dil ve ırk fark etmeksizin direkt olarak duygulara hitap eden etki eden bir sanat dalıdır.” [2]

Eski Yunan Felsefesinde müziğin etkisi yoğun olarak görülür.

Etimolojik olarak “Musiki-musika-muzika-müzik” kelimeleri Yunanca kökenlidir. Yunan alfabesinde m-o-u-s-a harfleriyle yazılan, peri anlamındaki MÜZİKA kelimesinin sonuna gelen –ike veya –ika takısı, o kelimeye konuşulan dil anlamını kazandırır; Elenika (Yunanca), Turkika (Türkçe), İtalika (İtalyanca) örneklerinde olduğu gibi. Musa’ya eklenen –ike takısı, peri sözcüğüne de perilerin konuştuğu dil anlamını verir. (Musiké) Mûsikiye daha sonraları toplumumuzda İslâmi terimle meleklerin dili denilmiştir. (Elest Bezmi’nin avazesi) Bu durum, müziğe eski çağlardan itibaren batıda da doğuda da tanrısal özellikler atfedildiğini gösterir.

Görüyoruz ki doğa ve gerçek sanat tarih boyunca tüm insanlar için, insanın evrensel olan ile buluşmasını sağlayan bir araç olagelmiştir. Çünkü güzellik arketipini ve kutsal olanı barındırır. Güzellik arketipine de müzik açısından bilimsel olarak baktığımızda matematiksel bazı kavramlar ile karşılaşırız. Tarih boyunca bu konuyu inceleyen bilim adamları, müzikologlar, düşünürler ve filozoflar bu konuda çalışmışlardır. Bildiğimiz kadarıyla bu konuda yoğunlaşan ilk filozof Pisagor/ Pythagoras idi. Platon ve Aristoteles Pisagorculuk’tan şu şekilde bahseder; Pisagorculuk, sayısallık ve evrensel uyumun yani armoninin temel niteliği idi. Ruhun yüceltilip Tanrı katına ulaşması ancak müzik ve matematik ile mümkün olabilirdi.

Pisagor’un özellikle değindiği konular;

Matematik
Frekanslar ve Armoni
Astroloji ve Evrensel Yasalar
Altın Oran gibi kavramlar olduğunu görüyoruz.

Bu konuları bir sonraki “Müzik ve Bilim” makalesinde ayrıntılı olarak ele almaya çalışacağım. Güzellik arketipinin doğada ve sanatta bizde bir coşku uyandırmasının bilimsel olarak Pisagor’un değindiği şeylere bakacak olursak matematiksel olduğunu görüyoruz. Bu konuyu aktarımı bir sonraki makaleye bırakarak, şimdi gelin doğadan bazı örnekler bize tekrar ilham versin.

Altın oran doğada mükemmelliğin matematiksel silueti olduğu gibi; resimde, mimaride kullanıldığı kadar müzikte de gerçek anlamda kusursuzluk ve güzelliği yakalamak için kullanılan gizemli bir sayı olmuştur.


Hiç yorum yok:

MÜZİĞİN BİLGELİĞİ II

Müzik ve İnsan  Bir önceki yazının devamı olarak gelelim, iç hayat yaşamaya çalışan bizler için doğru seçilmiş bir müzik, hangi alanlarda ...